Siyasi partiler siyasethaneden ziyade ticarethaneye dönüştü
Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer dönemlerinde önemli yolsuzluk iddialarını soruşturan Eski Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Üyesi Recep Sanal, başkanlık sistemi sonrası çok vahim bir siyaset manzarası ortaya çıktığını söyledi, bu benzetmeyi yaptı.

Ülkemiz siyasetindeki sorunların devlet idaresini felç ettiğini, buna bağlı olarak da sosyo-ekonomik sorunlarımızın giderek ağırlaştığını gündelik hayatımızda yaşayarak görüyoruz. Siyasi eğitim almış ve devlet hizmetinde yetişmiş gerçek devlet adamlarımız söz ve karar mevkilerinden uzaklaşıp, kendi köşelerine çekilmiş, gidişatı kaygıyla izliyorlar.

Recep Sanal da bunlardan birisi. Kaymakam, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişi olarak görev yaptı. Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde önemli yolsuzluk iddialarını soruşturdu, araştırdı. Cumhurbaşkanlığı değişiminden sonra devlette liyakatın değersizleştirilmeye başladığını görünce 49 yaşındayken emekliye ayrıldı. Devletin adeta “karakutusu” misali, devlet hayatı açısından çok önemli bilgilere sahip. Siyaset ve idareye dair çok sayıda kitabı, makalesi, araştırması mevcut. Siyaset ve kamu yönetimi konularında radikal fikirleri ve çarpıcı önerileri var. Dr. Recep Sanal, sorularımızı şöyle cevaplandırdı:

SERVET VE ŞÖHRET DÜŞKÜNLERİ

“Kötü yönetilen ülkelerde sorundan bol bir şey olmaz. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir sisteminiz ve bu sistemi çalıştıracak nitelikli devlet adamlarınız yoksa, kötü sistemdeki kötü yöneticilerin ürettikleri sorunlarla ilelebet boğuşmak zorunda kalırsınız. Bence en temel sorunumuz siyasetin tümüyle yozlaşması ve asıl  misyonundan uzaklaşmasıdır. Siyaset düzelmeden de hiçbir şey düzelmez. Çünkü siyaset meydanı; devlet yönetiminden anlamayan, sorun çözme kapasitesine sahip olmayan, servet ve şöhret düşkünlerinin birbirleriyle yarıştığı bir hipodroma dönüşmüş durumdadır. Siyasi partiler de siyasethaneden ziyade ‘ticarethane' oldular ve mobilya mağazası misali koltuk pazarlamakla meşguller. Tüm bunlara gerçekten çok kötü olan bir ucube başkanlık sistemi ile amacından tümüyle saptırılmış, seçme/seçilme sistemi de eklendiğinde ortaya çok vahim bir siyaset manzarası çıktı. Parlamenter sistemi ayakta tutan kuvvetler ayrılığı ilkesi, ucube bir sistem yüzünden başkalaşıma uğrayarak ‘kuvvetler yapışmasına' dönüştü. Kamu varlıklarını dilediği gibi yağmalamak isteyen güruhların devlet kurumlarını kendi şahsi çıkarları için kullanmaları ‘ensest yolsuzluk' kavramını dünya yolsuzluk literatürüne hediye etmemize neden oldu! İş yapmak için para harcamak yerine, para harcamak için iş yapanlar; milletimizin vergilerini har vurup harman savurur hale geldiler.”

İL BAŞKANI AŞINDIRIYOR

Mevcut sistemi “Aynı anda hem cumhurbaşkanı hem de parti genel başkanı olan iki şapkalı tek adam modeli” olarak tanımlayan Sanal, bu durumun taşra idaresinde de iki başlılığa yol açtığını, vali ve kaymakamların yetkileri, iktidar partisinin il ve ilçe başkanları tarafından aşındırılmaya başlandığını belirtti ve şöyle dedi: “Yerel siyasetçiler mülki amirlere ‘Siz cumhurbaşkanını temsil ediyorsanız biz de partimizin başkanını temsil ediyoruz. Bizim onaylamadığımız kararları alsanız bile uygulatmayız!' gerekçesiyle kendilerini yetkili fakat sorumsuz ‘siyasi vali-kaymakam' misyonu biçiyor. Mülki amirlerin kanunlarla açıkça yetkilendirildikleri hususlarda bile inisiyatif kullanmaları neredeyse imkansız hale geldi. Nitekim deprem, yangın, su baskını gibi afetlerde bile taşradaki yetkililer merkezin en tepesinden emir gelmeden harekete geçemiyorlar. Yasal yetkilerini cesurca kullanmak isteyenler ‘Parti teşkilatıyla uyumlu çalışmıyor' bahanesiyle sonu ya sürgünle ya da memurluktan atılmayla bitecek türlü iftiralara maruz kalıyorlar.”

İTİLEN-KAKILAN İNSANIMIZ

Siyasi sistemdeki çürümenin, devlet idaresindeki yozlaşman güvenlik, eğitim, sağlık, ekonomi, altyapı kısaca her alanı kuşatmış durumda olduğunu” öne süran Recep Sanal, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Sınırlarımızın kevgire dönmesinin yarattığı sığınmacı sorunu, kamu kaynaklarının siyasi sıfatlı bazı kişilerce talan edilmesi, vatan topraklarının yabancılara satılması, eğitim sisteminin tarikat ve cemaatlere teslimi, sağlık sisteminden Türk hekimlerinin dışlanması, her biri konusunda uzman olan mimar mühendis ve hukukçuların vebalı muamelesi görmesi, kendini iyi yetiştirmiş gençlerimizin bunaltılarak geleceklerini yurt dışında aramaya başlamaları, kıytırık bir vize uğruna yabancı konsoloslukların önünde itilen kakılan insanlarımız… Daha pek çok yakıcı sorun, yüz yıl önce Atatürk ile başlayan medenileşme çabalarımızın, zamanla siyaset ve idarede egemenleşen kripto unsurlar yüzünden tümüyle boşa gitmesine neden oldu. Türk siyasetinin köşe başlarına yerleştirilen unsurlar devlet yönetiminden uzaklaştırdılar. Gelinen aşamada siyaset ve idare bilgisi anlamında yetersiz kadrolar, küresel aktörlerce dayatılan senaryolar üzerinden başımıza türlü belalar açmaya devam ediyorlar.”

KİRLİ HAVUZDAKİ MEDYA

Yolsuzluğu ve yoksulluğu yasaklarla örtmeye çalışan bir zihniyet hayatımızın her alanına tebelleş olduğunu kaydeden Sanal “Gençler ve aydınlar nefes almakta zorlanıyorlar. Hülasa; siyasetin kirlenmesi, ikiz devlet yapılanması, sığınmacı sorunu, yabancılara taşınmaz satışı, kamu varlıklarının aşırılması, çevre katliamı ve daha nice sorun, siyasi otoriteyi saçma bir seçim sistemi üzerinden ele geçirmiş olan çarpık zihniyet yüzünden kronikleşti. Siyaset anlayışında radikal bir değişim olmadan bu kaostan çıkılabilmesi ve devletin asli fonksiyonlarının etkili bir şekilde yerine getirebilmesinin mümkün değil. Türk aydınları, mevcut kirli sistemden bıkıp usanmıştır. Özellikle gençlerin ‘Temiz Türkiye' talepleri giderek yükselmektedir. Kirli havuzlara düşen medyanın hali ise ortadadır” dedi.

DAĞITIKLARINI TOPLUYORLAR

Sanal açıklamasını şöyle sürdürdü: “Parlamentoya girme ihtimali yüksek olan siyasi partilere yüklü parayı bastıran istediği koltuğu kapıyor. Bir kere seçildikten sonra da dağıttıklarını misliyle toplamak için uğraşıyorlar! Parayı her şeyin ölçüsü olarak gören Batı usulü maskara seçim kampanyaları, ortalığı siyasetten geçinen fırsatçıların seçim masraflarını iyice köpürttüğü bir çadır tiyatrosuna dönüştürdü. Siyasi partiler de bu ticaretin baş aktörü durumuna geldiler. Siyasi eğitim almış ve devlet hizmetinde yetişmiş devlet adamlarının milletvekili aday o listelerinde yer alabilmesi mucizeden de öte bir şeydir. Çünkü bu insanların kimseye rüşvet verecek, kul/köle olacak yapıda değillerdir. Particilerin kapıkulu ya da emir kulu haline getirilmeleri de imkansızdır. Kimse kendinden daha kaliteli kişilerle çalışmak istemiyor. Siyasetin yeniden fabrika ayarlarına döndürülmesi lazım. SÖZCÜ.COM.TR