Özgürlük Araştırmaları Derneği, 2023 yılına ait Türkiye Basın Özgürlüğü raporunu yayımladı.
Son yıllarda basın özgürlüğünün geldiği yeni bir kritik noktaya ışık tutan rapor, siyasi partilerin ticari medyayı aşama aşama tekelleştirdiği ve iktisadi bağımlılığı artırdığı 2022-2023 yıllarına odaklanıyor.
Raporda, AKP örneği kadar benzer bir patikayı takip ettiği belirtilen CHP ve CHP’li belediyeler de inceleniyor.
İktisadi bağımlılık ile siyasi özgürlükler arasındaki ilişkiye dikkat çekilen raporda, kamu kaynaklarının bağımlı bir medya yaratmadaki rolüne de vurgu yapılıyor.
Rapora göre, kamuyla ilişkili şirketlerin reklamları ve Basın İlan Kurumu payları ile hükümet yanlısı medya destekleniyor. Raporda, özellikle seçim dönemlerinde kamu kaynaklarının bu medya kuruluşlarına aktarıldığına dikkat çekildi.
A Haber-Habertürk kıyaslaması
Raporda; hükümet yanlısı gazetelerin kamu kaynaklarından aldığı pay, geçtiğimiz 2 yılın ortalaması hesaplanarak aktarıldı.
“Bunu yaparken de; aleni şekilde hükümet yanlısı bir yayın politikası izleyen A Haber’in Halkbank, Ziraat Bankası ve Vakıfbank gibi kamu bankalarından aldığı 2021 ve 2022 yıllarına ait reklam saniyesinin ortalamasını, nispeten daha bağımsız bir yayın politikası izleyen Habertürk ile kıyasladık. Her iki kanalın da haber kanalı olmasına dikkat ettik” denilen rapora göre, A Haber Halkbank'tan 68 bin 941 saniye, Ziraat Bankası'ndan 86 bin 636 saniye, Vakıfbank'tan 79 bin 46 saniyelik reklam almış.
Habertürk ise sadece Halkbank'tan 450 saniye reklam almış. Ziraat ve Vakıfbank’tan ise hiç reklam alamamış.
Raporda, “Bu bariz eşitsizliğin elimizde veri olmasa da, seçim döneminde de devam ettiğini söylemekte bir beis yoktur. Hatta seçim döneminde hükümet yanlısı kanallara tahsis edilen bütçenin artmış olması da muhtemeldir” yorumu yapıldı.
“Muhalefet medyası da güçlendi, ancak hala ticari bir medya yok”
Raporda “muhalefet medyası” olarak tanımlanan basın kuruluşlarının iktisadi ilişkileri de ele alındı.
2019 seçimlerinde CHP’nin büyükşehir belediyelerini kazanmasıyla birlikte “muhalefet medyasının” güçlendiği kaydedilen raporda, “2015 yılından bu yana AKP lehine bozulan siyasi denge değiştikçe medyada bir dengeye oturdu. Ancak burada sorunlu olan nokta, hala ticari bir medyanın olmamasıydı” denildi.
Raporda, şu değerlendirmeler yapıldı:
“2023 Genel Seçim süreci, Türkiye'nin medya ve siyaset ilişkisinde önemli bir dönüm noktası olarak karşımıza çıkıyor. Muhalefet medyası, son yıllarda Atatürk logolu çay bardağı ve anahtarlık satmaktan, 2019 yerel seçimlerinin ardından finansal yatırımlarla kendini güçlendirmeye yönelik önemli bir değişim yaşadı. Bu değişim, 2022 yılında Altılı Masa'nın kuruluşuyla doruk noktasına ulaştı; muhalefet partileri, medyalarını ortak bir amaç için seferber etti. Ancak, bu süreçle birlikte mali bağımsızlık sorunu, kutuplaşmayı derinleştiren medya kampanyaları ve CHP Genel Merkezi ile sıkı bağlar gibi yeni sorunlar ortaya çıktı. Muhalefet medyası, bu dönemde tartışmalı finansal ilişkilere ve Kılıçdaroğlu'nun başkan adaylığı etrafında dönüp dolaşan karmaşık haberlere sahne oldu.
Daha önceki seçim dönemlerinde, muhalefet adayları kampanyalarını neredeyse medya desteği olmadan sürdürüyorlardı. Mayıs seçimlerinin kaybedilmesiyle birlikte pandoranın kutusu açıldı. CHP’nin Halk TV ile yaptığı protokolü iptal etmesiyle birlikte kamuoyu, bu partiden Halk TV’ye grup konuşmalarını yayınlaması karşılığı para transferi yapıldığını öğrendi. Bu aslında şaibeli bir mali ilişkiye işaret ediyordu. Çünkü ana muhalefet partisinin grup konuşmasını yayınlamak bir istisna değildir ve muhalif bir televizyon kanalının asli vazifesidir. Tartışmaların sürdüğü günlerde Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Cafer Mahiroğlu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Eren Erdem’i hedef aldı ve bir trol ordusu kurmaya çalıştığını söyledi. Mahiroğlu, Eren Erdem’in Youtuber olarak bilinen internet yayıncılarına aylık 150 bin TL ödeme yaptığını söyledi. Bu dönemde en çok konuşulan konulardan birisi, CHP’nin medya için ayırdığı 367 milyon TL tutarındaki reklam bütçesi oldu. Medyascope ve Gazete Duvar, bu bütçeden çok cüzi bir pay aldıklarını beyan ettiler. Ancak bu kaynağın dağıtımı şeffaf olmadı ve geriye kalan devasa miktarın hangi gazetecilere ve kurumlara dağıtıldığı hala netlik kazanmadı. Durumu dramatik kılan, muhalefetin aday belirleme sürecinde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun aday olabilmesi için yürütülen medya kampanyası oldu. Kılıçdaroğlu, son ana kadar başkan adaylığını ilan etmedi ve adayın önemsiz olduğunu iddia etti. Ancak muhalefet medyası; Kılıçdaroğlu adaylığının tüm kesimler tarafından kabul edildiğini içeren haberleri bu süreçte yaydılar ve bu adaylığa karşı çıkanları, AKP’ye hizmet etmekle veya 5’li Çete olarak bilinen ve kamu ihalelerinden en fazla pay alan müteahhitlik firmalarının adamı olmakla itham edildiler.”
“Muhalefet medyası da bağımsız hareket etmiyor”
İktisadi bağımlılık kriterimizi merkezi bütçeyi elinde bulunduran hükümet ile yerel iktidarları, yani belediyeleri elinde bulunduran muhalefeti birbirinden ayırmadan ele aldık. Günün sonunda muhalefet medyası belki çok sesliliğe hizmet etmiştir ama ticari bir medya olarak bağımsız şekilde hareket ettiklerini söylemek çok zordur. Seçimleri muhalefetin kazanması durumunda Erdoğan’ın kurduğu sistemin aynısının farklı aktörlerle, farklı gazetecilerle ve farklı patronlarla olduğu gibi devam edeceğini söylemekte de bir sakınca yoktur. Türkiye’de ticari bir medya ortaya çıkmadıkça, gazeteciler siyasetin uzantısı olmaya devam edeceklerdir ve medya kurumları yaşamak için müşterileri yerine siyasi güç odaklarına yaslanacaktır.”
Raporda, basın üzerindeki RTÜK ve yargı kıskacına da dikkat çekildi.
MLSA’nın verilerine göre 27 Haziran 2023 itibariyle cezaevlerinde toplam 37 gazeteci bulunduğu aktarılan raporda, RTÜK’ün televizyon kanallarına verdiği cezalardaki eşitsizliğe de dikkat çekildi. (Kısa Dalga)