Sevgili okurlarım evet tatil hakkımı kullanıyorum. Ve kendimi İzmir’in ilçesi Selçuk’a yolladım. Selçuk sadece Selçuk değil, ikinci dönem belediye başkanı seçilen Filiz Ceritoğlu Sengel’in ısrarla belirttiği gibi Efes Selçuk. Çünkü aralarında tam 3 kilometre var.
Kısaca dünyanın sayılı uygarlık merkezlerinden Efes antik kenti ile Selçuk komşu. Eh, antik bir kentte tatil yapmak da epey heyecanlı. Üstelik 17. Uluslararası Türkiye Tiyatrolar Buluşması’nın tam göbeğine düşmüşüm. 11-14 Temmuz günleri Selçuk’ta şenlik var.
Öncelikle şunu belirtmeliyim, bir tiyatro buluşması tam 17 yıl sürmüşse artık rüştünü dosta düşmana ispatlamış demektir. Öyleyse hep birlikte yola çıkalım. Önce kısa bir bilgi. İki yıl önce Efes Selçuk’ta dolaşırken kendi kendime “Yahu Meryem Ana’nın mezarının bulunduğu, her köşesinde tarihin soluk alıp verdiği bu ilçede yollar insandan geçilmemeli. Neden bu kadar tenha?” diye düşünmüştüm. Bu kez geldiğimde anladım. Kuşadası’na yanaşan büyük gemilerden inenler, Efes’e oradan gidiyorlar ve gezdikten sonra da gene gemilerine binip dönüyorlar. Efes gibi antik bir kentte üç kilometre uzaklıkta olan bu ilçe öncelikle kültür turizminin merkezi olmalı, bunu başarmalı.
Bence yeni döneminde örgülü saçlarıyla Filiz Ceritoğlu Sengel bunu başarabilir. Bu seçimlerden sonra beni en çok sevindiren olay kadın belediye başkanlarımızın sayılarının artması olmuştu. Şimdi onlara çalışma arkadaşlarıyla birlikte yol, su, temizlik dışında yepyeni görevler düşüyor. Başaracaklar. Örneğin yaşadıkları kentlerin çocuklarına ülkemizde yaşamış olan 42 uygarlığın izlerini sürdürmek için ipuçlarını göstermeleri gerekiyor. Ülkemizin turistik bölgelerinde ne yazık ki Çin’de üretilen hediyelik eşyalar satılıyor, oysa Türk kadınları dünyanın en güzel örtülerini işlemeyi çocukluklarından öğrenirler. Bir de özellikle gene turistlik yerlerde restoranların kafelerin adları, özellikle İtalyanca. Güzel Türkçemizin suyu mu çıktı?
Bu arada taş ve ahşabın güzelleştirdiği iki katlı, küçük bir butik otelde kalıyorum. Adı: Ayasoluk. Bu ad Selçuklulardan geliyor, aslı Ayasuluk. Otelin yanı başında bir halıcı dükkânı var. Ayrıca otelin taç duvarlarında hayranlıkla seyrettiğim halılar, yaygılar. Ah ah bir zamanlar beğendiğim bir yaygıyı hemen alırdım, şimdi iyice fakirleştim. Vah bana vah. Ama helal olsun cumhurbaşkanımız Amerika’ya üç uçak dolusu insan, bir o kadar araba, onlarca korumayla gitmeli, itibardan tasarruf olmaz! Ah yazık kimseler de onları karşılamamış. Ayıp kardeşim!
Biliyorum konudan epey uzaklaştım. Önce haber vereyim Bu yazıyı yazdığım cumartesi günü akşamına Efes Antik Tiyatro’da Devlet Opera ve Balesi’nin Zorba müzikalini izleyeceğim. Müzikler M. Theodorakis’ten. Dedim ya tatildeyim. Ve ülkemizin dört bir yanından gelen tiyatrocu gençler ve her daim genç kalan tiyatrocular Pamucak alanında denizin hemen kıyısında çadırlarını kurdular. Sayıları 500’ü buluyor. Tanrı’m ne güzel bir şey onlarla birlikte deniz kıyısında ateş yakıp sadece tiyatro, arada müzik, arada sinema, edebiyat konuşmak. Onlara uyku yok. Uyumasınlar, dans etsinler, şarkılar söylesinler ve gün ağardığında denize girip tazelensinler ve hocaların deneyimlerini aktardıkları, iyi bir tiyatrocu olmanın ipuçlarını yinelendiği doğaçlama atölyelerinde seçtikleri yolun nasıl engebeli ama insanı hayata bağlayan bir güzel yol olduğunu bir kez daha kendi kendilerine söylesinler.
Sevgili dostlarım buluşmada verilen ödüllerin, oynanan oyunların, yapılan atölyelerin detaylarını internette Türkiye Tiyatro Buluşması sayfasından öğrenebilirsiniz. Ben sadece ödül töreninde beni ağlatan bir olayı anlatacağım. Hepimizin dostu Orhan Aydın gencecik kızın Eylem Şafak Aydın’ı son depremde yitirdi. Günlerce enkazda kızının sesini duyup tüm çabalara rağmen kurtaramamak bir baba için nasıl bir acıdır tahmin edemem, belki de hiç geçmeyen bir sızıdır. Ve Türkiye Tiyatrolar Buluşması’nı bugünlere getiren dostlarımız, hepimizin kızı Eylem Şafak Orhan için bir dayanışma ödülüne karar verdiler. Bu yıl bu ödülü, başından beri Hatay’dan en doğru haberleri veren ve hâlâ vermeye devam eden Kazım Kızıl, İsmail Saymaz ve Murat Ağırel’e verildi. Ödülleri Orhan Aydın sundu ve o Kazım Kızıl’a sarıldığında ben artık gözyaşlarımı tutamadım.
Ülkemizin her yeri alev alev. Ve bizlerin de morale ihtiyacı var. Özellikle Kazım Kızıl’ın dediği gibi: “Depremin yükünü ve acısını en çok kadınlar hissediyor.” Ve ben İranlı bir yönetmenin sözleriyle yazımı bitiriyorum: “Savaşlarda, felaketlerde en çok kadınların yüreği yanar.”
Bu satırlar çok kötümser oldu, öyle böyle değil bu ülke mucizeler ülkesidir, karamsarlık yok!