Beklerken tabii insanın kafası olmadık şeylere çalışıyor. Örneğin, Çağlayan’daki o koca meydandan yürüyerek adliyenin C kapısındaki uzun güvenlik kuyruklarından içeri giriyorsunuz. Peki girdiğiniz kat kaçıncı kat? Normalde giriş katı 0’dır ama bizim adliyemizde eksi 2.
Sanmayın ki eksi 2 binanın bodrumunda. Hayır, değil. Peki neden böyle? İmar mevzuatında kanuna karşı hile yapmak, binaya kat ilave etmek amacıyla.
Düşünün, ülkenizin en büyük adliye binası, aslında kanuna karşı yapılan bu hile sayesinde bu kadar büyük.
Devletimizin yaptığı kanuna karşı hilelere bir örnek daha vereyim:
Cumhurbaşkanlığı’nın İstanbul Tarabya’da, Huber Köşkü’nün arkasında kalan yerleşkesi de kanuna karşı hile yöntemiyle inşa edildi. Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde bu arazi önce Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’na devredildi, böylece İstanbul Boğazı öngörünümde inşaat yasağının arkasından dolaşıldı, çünkü yasa sadece askeri tesis inşasına izin veriyordu. İnşaat bitti, arsa yeniden Cumhurbaşkanlığı’na geçti.
Ayrıntısını bilmiyorum ama Tayyip Erdoğan döneminde yine Boğaz öngörünümde tarihi Vahdettin Köşkü’nün yerine inşa edilen yapılar için de eminim bir kanuna karşı hile yöntemi uygulandı. Güzelim ahşap tarihi köşk yok oldu, yerine betonarme kocaman başka başka yapılar geldi. Bu yapılar en azından 2. derece tarihi eser olan o köşkü andırmıyor bile. Vatandaş yapsa ensesinde boza pişirilir, mahkeme mahkeme dolaşır ama Cumhurbaşkanlığı yapınca akan sular durdu.
Türkiye’nin hukukla ilişkisi maalesef böyle. Hukuka en önce uyması gerekenler bile ‘kanuna karşı hile’ cingözlükleriyle işlerini görüyorsa, vatandaştan yasalara uymasını nasıl bekleyeceksiniz?
Çağlayan’da duruşmanın başlamasını beklerken Anayasa Mahkemesi’nin kararının haberi geldi.
Uzman olmayanın içinden çıkmasına ve anlamasına imkan olmayan, inanılmaz derecede uzun ve teknik ayrıntılara boğulmuş bir karar. Kısaca anlatmaya çalışayım:
Türkiye’yi ‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçiren Anayasa değişikliği 2017 yılında yasalaştı. Orijinal plana göre bu anayasa değişikliklerinin en önemli bölümleri, yani idari sistemle ilgili bölümleri Kasım 2019’da yürürlüğe girecekti.
Türkiye, aslında Osmanlı’nın son 100 yılından beri ama esas olarak 1923’ten beri hükümet sistemiyle yönetiliyordu. Bu da devasa bir idare hukuku birikimi, uygulaması ve içtihadı yaratmıştı. Sistem artık yerli yerine oturmuştu.
Ama bu değişiklikle biz o birikimi kaldırıp çöpe atacak, yerine gerçekte tek kişilik hükümet sistemi olan başkanlık sistemini koyacaktık. Bu yeni sisteme geçiş için yüzlerce yasanın binlerce maddesinde değişiklik yapmak, onları hep yeni sisteme uygun hale getirmek gerekiyordu.
Orijinal plana göre parlamentonun bu değişikliklerini yapmak için yeterli zamanı var gibi duruyordu ama bu zaman hiç kullanılmadı. Kaldı ki zaten erken seçim yoluyla Cumhurbaşkanlığı sistemine 2018 Haziran ayında geçmemize karar verildi.
Öyle olunca, Türkiye Cumhuriyeti’nin son hükümeti, Binali Yıldırım başkanlığındaki hükümet gitti Meclis’ten Anayasanın artık yürürlükten kaldırılacağı günü bekleyen 91. maddesi uyarınca bir yetki kanunu çıkardı. Böylece hükümetin eline, gereken uyum düzenlemelerini hızla yapması için Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi geçti.
İşte Anayasa Mahkemesi’nin dün açıklanan kararı, bu kararnameye ilişkin.
Şöyle diyebiliriz: Son hükümetin ülkemiz hukuk tarihi açısından bu son KHK’sı, bugün uygulanan Cumhurbaşkanlığı sisteminin Anayasadan sonraki ikinci hukuki dayanağı.
İşte Anayasa Mahkemesi’nin pek çok maddesini iptal ettiği kararname bu.
Neden iptal oldu peki onlarca madde? Başlıca sebep şu: Binali Yıldırım hükümetinin kararnamesinin pek çok maddesi, Anayasanın artık olmayan 91. maddesine ve Meclis’in verdiği yetkiye aykırıydı, o yetkiyi aşıyordu. Yani bir yerde ‘kanuna karşı hile’ yapıyor, Anayasayı ve kanunları çiğniyordu.
Kararnameyi yazanlar bunu yaparken Anayasayı ve yasaları çiğnediklerini bilmiyor muydu? Hiç kuşkusuz biliyorlardı. Diyorum ya en azından 100 yıllık idare hukuku birikimi, uygulaması ve içtihadı vardı geride.
O zamanın Başbakanlık Kanunlar Kararlar Dairesi hukukçuları hepsi de alanında uzman, yetkin kişilerdi, böyle hatalar yapmazlardı ama belli ki emir demiri kesmiş, ‘Hukuk arkadan gelsin’ denmişti.
Hukuk, sahiden arkadan geldi, tam olarak 6 yıl geriden. Üstüne bir de bu iptallerin 12 ay sonra yürürlüğe gireceği dikkate alınacak olursa 7 yıl geriden.
Daha da fenası şu: Bu Anayasa Mahkemesi kararının uygulanıp uygulanmayacağı da garanti değil.
Ya Cumhurbaşkanı, ‘Ben canımın istediği zaman Merkez Bankası Başkanını görevden almak istiyorum’ derse ne olacak?
Aslında bunun yolu var: Meclis’te Merkez Bankası Kanunu değiştirilir, yetki Cumhurbaşkanına verilir ama ya bunu da yapmadan eskisi gibi devam etmek isterse Cumhurbaşkanı?
Kim onu durdurabilir? Kim ona, ‘Bu yönetim biçimi hukuka aykırı, dolayısıyla gayrı meşru’ diyebilir?
Adliye binalarını kanuna karşı hileyle yapan ülkede bu soru çok mu lüks?