Geçen haftaki Selçuk seyahatimin son gününü Efes Antik Kent’e ayırdım. Bir kez daha mirası üzerinde yaşadığımız tarihe hayran kaldım. Üstelik inanılmaz bir rehberimiz vardı, antik kentin her taşına hâkim. Öylesine tutkuyla anlatıyor, öyle güzel detaylar veriyor ki âdeta gözünüzde canlanıyor Domitian Meydanı’nın, Kuretler Caddesi’nin, Agora’nın cıvıl cıvıl olduğu dönemler. “Hayal edin” diyor zaten rehberimiz Ömer Bey, “Burası kalabalık, İstiklal Caddesi gibi bir cadde”. Şurada yan yana oturulan umumi tuvaletler (Zenginler kış aylarında önce kölelerini yollarlarmış oturacakları tuvaleti ısıtmaları için), burada baharatçılar, tuvaletten gelecek kokuları bastırmak için, tam şurada genelev, hatta taşa kazınmış ayak izi şeklinde reklamı bile var, “Tarihin ilk reklam panosu” olarak anılan. Zafer Tanrıçası Nike’ın heykelinin üzerinde Nike logosuna ilham olan işareti tespit ediyoruz, spor ayakkabısı bu marka olan turistler fotoğraf çektiriyor ayaklarını yanına koyup.

Bu arada rehberimiz Gümüldürlü ve çocukluğu da buralarda geçmiş. Hangi kazılarda ne bulundu, hangi eserler hangi ülkeye kaçırıldı, bir bir anlatıyor. Artemis heykelleri olsun ‘megaloman imparator’ Domitianus’un heykelinden kalan kafa ve kol olsun, orada bulunduğunu söylediği hiçbir eser yerinde değil, Efes Müzesi’ne gidersek görebiliriz. Bir an aklımdan geçiyor, “Keşke burada sergilenebilseydi” diye, “Ne olabilirdi yani?”. Sanki aklımı okumuş gibi ortasından çatlak geçen bir sütuna yönlendiriyor bizi, rehberimiz. “İnanmayacaksınız, bunu bir çocuk karate yaparak kırdı”. Nasıl yani? Bir öğrenci gelip üstünde karate denemiş. Burası kameraların görmediği alanda kaldığı için fark edip engel olamamışlar. Bir zamanlar üzerinde oluğu söylenen büst neyse ki müzedeymiş de sağlam şu an. Geri alıyorum bütün iyimser düşüncelerimi.

25 bin kapasiteli Antik Tiyatro’dan geçerek finale yaklaşıyoruz. Kenti bir zamanlar denize bağlayan görkemli Liman Caddesi son durağımız. Kimi kırılmalar var yolda, neden dersiniz? Catering şirketlerinin taşıma araçlarındanmış. Evet, Celsus Kütüphanesi’nin merdivenlerinde düzenlenen yemeklere gelen araçlardan söz ediyorum. Ciddi bir hasar sayılmaz ama ciddi bir risk değil mi? Binlerce yılda onca medeniyet görmüş, giden herhangi bir şeyin yerine konması imkânsız bir değerden söz ediyoruz, gözümüz gibi korumamız gereken

Çok kedi var, Efes Antik Kent’te yaşayan. Fark etmiyorsunuz bile varlıklarını. Mermer basamaklarda tüy gibi adımlarla yürüyor, heykellerin ayaklarında, İyon sütun başlıklarında kıvrılıp yatıyorlar. Binlerce yıllık tarihle, kültürle uyum içinde. Kırmadan, dökmeden, zarar vermeden, kirletmeden. İnsanın geçtiği yerlerde ise hep bir iz. Ama sütun çatlağı ama çubuk kraker paketi, illa bir iz. Hayvanlarda olmadığına inanılan bir şeye; ‘düşünme yeteneğine’ sahip olmamızın sonucu bu demek…