Bir pratik ile adlandırılmaya çalışılan Kuzey Avrupa tipi sosyalizm ya da sosyal demokrasinin bile, bu “aşırı sağ” olarak tanımlanan faşizmin ilk aşamasına işaret eden politik akımın yükselişine engel olamadığına tanıklık yapıyoruz. Oysa yaşam standartları ve demokrasi ile hukukun işleyişi açısından faşizmin en son uğrayacağı ülkeler bunlar. AB’nin kriterlerini kendi ülkelerindeki kriterlere göre düşük bulan, teorideki ideal İslami yaşam endeksinde en üstte çıkan bu ülkelerde neler oluyor da faşizm açık bir biçimde taraftar bulmaya başladı? Bu soru önemli.

Bu sorunun muhtelif yanıtları o ülkelerde saha çalışması yapmış siyaset bilimcilerde ve sosyologlarda vardır. Onların ellerindeki verilerde de mülteci, sığınmacı sorunu muhtemelen ilk sıradadır. Bunu sokaktaki insan nasıl ifade ediyor o da önemli. Ama bu tür bilimsel araştırmalarda hep mevcut somut durum tahlil edildiği için insanların önüne bu sorunun nedenleri açık olarak gelmiyor. Örneğin Suriyeli sığınmacılar bir anda karar vererek mi ailecek hayatlarını riske atarak başka ülkelere göç etme kararı aldılar? Binlerce Afrikalı Akdeniz sularında canları pahasına günlerce neden yolculuk yaptı? Bu soruların yanıtları mevcut ama kimse bunların peşinde değil. Sorun yerine sorunun sonucuna bakmak siyasete de insanlara da daha kolay geliyor. Çünkü sorun kısmında devletler var, hem de kendi devletleri. Türkiye’de de durum aynı. Suriye’deki ateşe odun taşımış bir devlet ve onun direksiyonunda fantezilerle o dönem hareket etmiş bir siyasi iktidar mevcut halen Türkiye’de.

Mesele net. Avrupalı, sol, sosyalizm ve sosyal demokrasi ile elde ettiği konforlu hayatını sığınmacılar, göçmenler nedeniyle kaybetmemek için faşizme kayıyor. Oysa bunu yaptığı zaman ilk olarak neleri kaybedeceğini tarih onlara hem de Avrupa’nın göbeğinde çok net göstermişti.

Türkiye’nin böyle sorunları yok. Sığınmacılar üzerinden politik aşama kaydeden partiler olsa bile ülkenin yönetiminde 1980 sonrası hep aşırı sağ vardı. Son 10 yıldır da Avrupa aşırı sağının bile yanında liberal kalacağı bir koalisyon yönetiyor Türkiye’yi. Ve ilginç bir biçimde sığınmacı politikalarını savunarak iktidarda kalmayı başarabiliyor.

“MEKANIN SAHİBİ”

Türkiye’deki “acayipliklerin” başında siyaset geliyor. Tansu Çiller’in eşi ölünce nasıl “badem gözlü” olduğunu hep birlikte gördük. Halen hayatımızda Tansu Çiller var. Meral Akşener de Mehmet Ağar da olmaya devam edecek. Tam unutmuştuk ki Sinan Ogan da CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik kurduğu “Mekânın sahibi geldi” açıklamasıyla kendini hatırlattı. Türkiye ittifakı tanımı onunmuş ve 2028’de de cumhurbaşkanı adayı olacakmış. Hazmetme kapasitesi yüksek siyasetimizde bu da mümkün.

CHP Genel Başkanlarının tamamı çok düzgün insanlardır. Hiçbiri zengin değildir, parayla işi olan birisine bile tanıklık yapmadık. İçlerinde en zengini Deniz Baykal’dı. O’nun zenginliği de aileden kalan ya da kooperatif olarak girdiği gayrimenkullerdir. Bunların toplamı bugünün kriterlerine göre onu bile zengin yapmaz. Murat Karayalçın, Hikmet Çetin, Altan Öymen ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun mütevazi yaşamları hepimizin gözü önünde devam ediyor. Özgür Özel de farklı değil. CHP Genel Başkanlarını politik olarak yaptıkları ya da yapmadıklarıyla eleştirebilirsiniz ama eleştirenin de biraz kendi tercihlerine ve verdiği kararlara dikkat etmesi gerekir.

14 Mayıs 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ogan 4 partinin ortak adayıydı. Zafer, Adalet, Ülkem ve kendisinin desteği ile kurulan Türkiye İttifakı Partilerinin oluşturduğu Ata ittifakının adayı oldu. Küçümsenmeyecek de oy aldı. 28 Mayıs’ta yapılan 2. tur cumhurbaşkanlığı seçimlerinde taraf değiştirerek cumhur ittifakının adayı Erdoğan’ı destekledi. Bu destek yanında pek çok iddia da gündeme getirdi, aniden alınan gayrimenkuller ve otomobiller nedeniyle.

14 Mayıs seçimlerinden sonra Ata ittifakının 4 genel başkanı ile Ogan, seçim çalışmalarını sürdürdüğü otelin üst katında bir araya geldi. Kimi destekleyeceklerini sordu. Ve önce kendi açıkladı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun çok oya ihtiyacı olduğunu, Erdoğan’ın kazanması için ise sadece yüzde buçukluk bir oy gerektiğini belirtti ve Erdoğan’ın desteklenmesi gerektiğini açıkladı. Ardından da ekledi, “İhtiyaçlarınızı listeleyin hepsi karşılanacaktır”

Adalet Partisi Genel Başkanı Vecdet Öz buna şiddetle karşı çıktı ve “Biz Adalet Partisi’ni Erdoğan’ı desteklemek için kurmadık” diyerek toplantıyı terk etti. Ardından da Kılıçdaroğlu’na destek açıklaması yaptı. Vecdet Öz’e yukarıda anlattığım ve AKP’li bir kaynaktan edindiğim bu bilgileri sordum, hepsini hem doğruladı hem de eklemeler yaptı.

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’a da sordum bu bilgileri. Özdağ böyle bir görüşme olmadığını, Ata ittifakı bileşenlerinin aday tanıtım toplantısının ardından bir araya gelmediklerini söyledi. Özdağ, Ogan ile seçimler sonrasında kendisinin baş başa görüştüğünü ve kendisine sadece “Sizinle Numan Kurtulmuş görüşecek” dediğini söyledi. Daha sonra da bu görüşme gerçekleşti.

Bunu aslında kulis bilgisi olarak yazacaktım ama içerik çok önemli. Bir genel başkan görüşmeyi ve içeriğini doğruluyor diğer genel başkan görüşmenin bile olmadığını söylüyor. Bu durumun çok acayip olduğunun sanırım sizler de farkındasınızdır. Çünkü Özdağ da Cumhur ittifakının kendi teklifini reddetmesi üzerine Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı aldı hem de Kürt seçmeni ürkütme ihtimali yüksek bir protokolle birlikte.

14 Mayıs sonrası Ogan’ın tercihinin nedenlerini seçmenin bilmesi için bu bilgileri aktardım. Bu bilgiler 2028 seçimlerinde seçmen için hayati önem taşıyacak. Yukarıdaki bilgilerin hangisinin doğru olabileceğini çözecek bir politik yakın dönem yaşadık. Bunu unutmamak gerekir ki önümüzdeki dönemde aynı kazaları yaşamayalım…

Mutlu ve sağlıklı bir bayram dilerim. Daha iyi ve umutlu yazılarla karşınızda olacağımız nice bayramlarımız olsun…

https://kisadalga.net/yazar/plana-sadik-kalma-isi_102841