Son dönemde çevreme şu sözü ediyorum:

-Gazeteci olmasam tek haber takip etmem…

-Ülkenin siyaset gündemiyle hiç ilgilenmem...

Bu cümleyi sarf ettiğim an içimden kendime kızıyorum; politik gündeme bu derece sitem etmek teslimiyet değil mi?

Buna da yanıt verebiliriz kuşkusuz. Ama gerçek şu; maddi çıkar beklentili siyaset kültürüne tanıklık etmek insanın ruh halini bozuyor!

Baksanıza:

-AKP ve MHP'nin cumhurbaşkanlığı seçiminde rakip olarak tek Kılıçdaroğlu'nu istedikleri belliydi…

-Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı seçilemeyeceği belliydi…

-Altılı Masa’ya “milletvekili rüşveti” vererek, "çömez gazeteciler" vasıtasıyla kamuoyunu kandırarak aday oldu...

-Seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu ne yaptı? İstifa etmedi! Aksine CHP genel başkanlığında oturmak için büyük kongreye gitti…

-İl ve ilçe belediye başkanlarının büyük çoğunluğu her seçimi kaybeden bu genel başkanı destekledi. Halka rağmen bu desteği vermelerinde tek hesapları vardı; yakında yapılacak yerel seçimde koltuklarını korumak. Ama kaybettiler. Şimdi aday yapılmayınca niye tepki gösteriyorlar, anlayamıyorum! “Değişim” diyerek büyük kongreyi kazananlar, parti içindeki rakiplerini niye aday yapsın?

***

Şunu sormayalım mı:

-31 Mart yerel seçimde aday yapılmayanlar, geçen dönemlerde nasıl aday oldu? Aynı yöntemle! Kongreyi kazansalar nasıl aday olacaklardı: Aynı yöntemle!

Yani, genel başkan ve üst karar organı “politbüronun” kararıyla…

O halde, düne itiraz etmeyenler bugün neye sitem ediyor?

Siyasi nema kayıplarını, Atatürk'ü ağızlarından düşürmeyerek etik değerlerle açıklama zavallılığı göstermiyorlar mı, pes diyorum…

Onlar aslında, halka rağmen o genel başkana kongrede destek vererek kaybetti. Bugün aday yapılmamalarında sürpriz olan ne?

Hele Gürsel Tekin veya Battal İlgezdi gibi politik figürlerin tepkisini hiç yazmak istemiyorum. Kimse yaptığını meşrulaştırmasın, herkes neyin ne olduğunun farkında!

İnanın, bu derece siyasi vasatlığa/kalitesizliğe tahammül zor geliyor artık...

CHP nereden nereye savruldu:

İlk parti içi muhalif “15 Mayıs Demokratları” kanadından “Demokratik Sol” grubuna ya da CHP’den kopan “48’ler Grubu” gibi oluşumların akıllarından bir gün bile kişisel nema/çıkar elde etmek geçmedi. Kavga ideolojik idi. Hiçbiri siyaseti para kazanma odaklı yapmadı...

Siyasetin maddi çıkar grubu oluşturma amaçlı yapılması 12 Eylül darbesi yılgınlığı ve neoliberalizm ile CHP’ye sokuldu. Kirlilik, bulaştı herkese…

Bugün kimi cılız istifaları, gösterileri bu açıdan değerlendiriyorum; ahlaki idealizm nerede?

***

Kaybedenler ve kazananlar polemiği yapmak istemiyorum. Hele şantajcılar konusuna hiç girmeyeyim…

Geçen dönemlerde aynı yöntemle CHP yönetimine giren, milletvekili, belediye başkanı seçilenlerin yani, mevcut yönetiminden memnun olmayanlar parti içinde yolunu şöyle çizmeli:

-Geçmişten ders çıkarmalı…

-Partililerin her kademede yönetime katılmasını sağlamalı…

-Yönetim sürecinin aktörlerinin belirlenmesi ve yönetsel kararların alınması sürecini demokratik idealle gerçekleştirmeye çalışmalı…

Maalesef bunu ne Baykal ne de Kılıçdaroğlu yaptı. Özgür Özel yönetimi yapar mı, bilemem.

Bildiğim CHP artık tekçi, baskıcı, ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı parti olmaktan çıkmalı... Yönetimin belli bir kişi elinde tutulması anlayışına tepki olarak, parti çoğulcu ve katılımcı bir yapıya kavuşturulmalı...

Evet:

Muhalifler parti içi maddi çıkar grubu olmaktan çıkıp, baskı grubu olmayı seçmeli...

Demokratik rejime/temsili demokrasiye geçişin ilk adımını CHP, 
1 Nisan'dan itibaren parti içinde hayata geçirerek göstermeli…

Otoriterlik salt ülke yönetimine değil, parti yönetim anlayışlarına da sirayet etti çünkü…

https://www.odatv4.com/yazarlar/soner-yalcin/siyasi-kalitesizlige-mahkum-olmak-chpdeki-maddi-cikar-gruplari-120027966