Cumhuriyetin 100. yılına sayılı günler kaldı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto ile Türkiye Cumhuriyeti 100. yılına girerken gazeteciliğin anlamı, gazetecilerin durumunu, halkın haber alma özgürlüğü, muhalif basına yapılan baskı ve sansür üzerine bir söyleşi yaptık.

Olcayto ile yaptığımız söyleşiden öne çıkan bazı başlıklar şöyle:

‘‘Cumhuriyet'in 100. yılına girerken elbette gazetecilikten de söz etmek lazım. Cumhuriyet'in bütün kazanımları neredeyse yok ediliyor. Öyle bir dönemde giriyoruz 100. yıla. Cumhuriyet döneminin sanatı, Cumhuriyet döneminin laikliği, bunlar birer birer ortadan kalkıyor. Medyada tabii büyük bir bozulma var. Diyebilirsiniz ki, medya hiçbir zaman bizim anladığımız anlamda basın özgürlüğüne sahip olmadı. Çünkü çağdaş ülkelerde basın özgürlüğü, halkın haber alma, doğruları öğrenme, gerçekleri bilme hakkıdır. Ama bizde sanki gazetecinin özgürlüğü gibi anlaşılıyor. Böyle bir şey değil basın özgürlüğü.

GAZETECİ ARKADAŞLARIMIZIN BİR AYAĞI ADLİYEDE, BİR AYAKLARI ÇALIŞTIKLARI BÜROLARINDA

Gazeteciliğin daha iyi yapıldığı bir ortamda konuşalım, tartışalım ama bu mümkün olmuyor artık. Çünkü medya bölünmüş, taraf olmuş durumda. Medyanın bir bölümü ısrarla siyah diyor, bir bölümü beyaz diyor. Arada gri bir alan var mı? Pek öyle bir alan da gözükmüyor şu anda. Özellikle emek gazeteciliği çok zor durumda. Yani sahada çalışan arkadaşların güvenceleri her gün biraz daha eksiliyor. Ücret durumlarından tutun, o işiyle ilgili eğitimi alıp almadığı bile tartışılan bir dönemi yaşıyoruz. Böyle bir ortamın artık değişeceğini umuyorduk. Ama işte 100. yılda da bu değişmiş durumda değil.


Eskiden çok mu iyiydi basın? Değildi. Tek parti döneminde de değildi. Demokrasiye geçildi diye sevindik. O da büyük baskılar getirdi. Daha sonra da 10 yılda bir Türkiye'de ihtilaller, sivil vesayetler derken bugüne kadar geldik. Suç yaratılıyor gazeteciler üzerinde. Suç nasıl yaratılır? İktidar, bu bizi çok eleştiriyor, biz bunu nasıl korkutalım, nasıl ağzını kapatalım, nasıl haber yapmasını engelleyelim? Onun çeşitli yolları var, onlardan birini uyguluyorlar. Bu gazeteci arkadaşlarımızın bir ayağı adliyede, bir ayakları çalıştıkları bürolarında. Davalardan kurtulamıyorlar. Yüksek para cezaları ödemekten kurtulamıyorlar. Dolayısıyla bir iç sansür başlıyor. En tehlikeli de sansürde o sansür. Yani otosansür yaptığınız zaman doğru dürüst haber veremezsiniz, haber yazamazsınız.

BUGÜN TÜRKİYE'NİN EN DEĞERLİ BEYİNLERİ CEZAEVİNDE

Siz eleştirel haber yaptığınız zaman, iktidarın herhangi bir yerine dokunduğunuz zaman hemen size diyorlar ki dezenformasyon, bu haber böyle değil, haberi büktüler eğdiler. Bundan sonra da 100. yıla girdik ama daha sağlıklı bir gazetecilik göreceğimi zannetmiyorum. Bugün Türkiye'nin en değerli beyinleri cezaevinde. Demirtaş’tan tutun Demirtaş, Kavala'ya kadar.

YİNE DE GENÇ ARKADAŞLARIMIZIN ÖZELLİKLE GAZETECİLİKTE BİR DAMARI VAR, O BİZİ KURTARACAK

Muhalefet ortada yok. Eğer muhalefet gazetecinin arkasında durmazsa, aydınların arkasında durmazsa halka birtakım şeyleri kendi bildikleri gibi değil, olması gerektiği gibi anlatamıyorsa o zaman o muhalefetten ne fayda gelir ki? Gelmedi de şimdiye kadar. Atatürkçülük diyorlar ama Atatürk'e sığınmak öyle kolay değil. Atatürk koca bir ülkeyi derleyip toparlamıştı. Bir Kurtuluş Savaşı’ndan çıktı. Bugün çok basite alıyorlar Kurtuluş Savaşı’nı. Büyük güçlüklerle kazanıldı. Şimdi öyle yapsaydı, böyle yapsaydı demek çok kolay. Ama Mustafa Kemal hakikaten bu ülkeye bir ışıktı. Şimdi o ışığı söndürmeye uğraşıyorlar. 100. yılda da bunun peşindeler. Ama ben inanıyorum ki yine de genç arkadaşlarımızın özellikle gazetecilikte bir damarı var. O damarla Atatürk’ün kurduğu düzenin kazanımlarının arkasında olacaklarına inanıyorum. Yine ellerinden geldiği kadar mücadele edecekler. Hep beraber edeceğiz. Yaşımıza bakmadan.’’
Sema Kızılarslan/Gerçek Gündem