av.selcukatalay @ gmail.com

Selçuk ilçemizin eğitim değerlerinin yıldızlarından, sporcu, ressam, iyi yazı yazan, yabancı dil bilen, mandolin çalabilen; beyefendi insan Hayatî Sezgin ; ömrünü dışarıdaki eğitim sürelerinin dışında Selçuk’da geçirdi. Değerli eşi Nimet hanımefendi ile evlendi, iki kız çocukları oldu. Jülide hanım kardeşim ile benim ikiz kız kardeşlerim aynı gece doğdular, benim de ebem olan Güzide ebenin marifetiyle.

Hocam diye hitap ettiğimiz öğretmenim ve değerli eşi annemin rahatsızlığı nedeni ile evden ayrılınca, ilkokula gitmeden önce  bana anne-babalık yaptılar. Sonra da babamın da çok istediği ilkokul öğretmenim oldu. 5 yıl birlikte geçirdik. Bu benim için çok faydalı oldu, ancak hocamın; her halde bir-iki yıl ömrü kısalmıştır. İşine çok titizdi. Bize ders dışında -ki bence hayat bilgisi dersi diye nitelendirilmeli, örneği; o zaman Selçuk’la birlikte düşünülen ve çok tutulan ayranın nasıl yapılacağını- öğretmişdi. Hala O’nun söyledikleri kulağımdadır. Ancak o zaman ki yoğurtlar yok. Yumurta nasıl kolay soyulur diye öğretti, ancak o yumurtalar da yok. Her devrin güzellikleri oluyor, o zamanlar en önemli taşıtı kara tiren ve en hareketli yer; tren istasyonuydu. Çok değerli ve her zaman bana hamilik yapan Kâzım Adıgüzel amcam işletirdi. Küçük ve şirin bir yerdi. Ancak bahçesi büyük çamlar dolayısıyla gölgeli ve genişdi. Çocukluğum ve ilk gençliğimi orada geçirdim diyebilirim. Matematiğimi herhalde beğeniyorlardı ki; “bunu da çözer mi?” öğretmenlerin, o bahçede başıma dikilip, bahse girdiklerini hatırlarım.

Kâzım Adıgüzel’in oğlu Ali ve yeni rahmetli olan hayatta, her zaman kardeşliğimizin önde olduğu Giritli Velâki ailesinden Hasan Irmak üçlüydük ve orada buluşur, kendimizce  vakit geçirirdik. Tabii lise çağımız başlayıp, hayatımızda ilk savrulmayı yaşayana kadar, Hasan Mithatpaşa Sanat Okuluna gitti, Haluk Özkaynak da aynı okulun elektrik bölümünü bitirdiler. Bu söylediklerim; 1951 devamı senelerdir, çeşitli okullara dağılışımız da 1961 yıllarıdır. Ne kadar tarihî şahsiyetler olduğumuz; cümleye malûm ola…

Değerli ve sevgili hocamla münasebetimiz, hocamın ölüm döşeğine kadar devam etti. Selçuk Devlet Hastanesi’nde son zamanında küçük oğlumla birlikte yanına gidip sohbet ettik, saygılarımızı arz ettik, sonra da cenazesini, en içten dualarımız ve sevgilerimizle kaldırdık.

1980 arefesinde, Adalet Parti İlçe Başkanlığı ikinci defa bana tevdi edilince, kendisinden yönetim kuruluma girmesini isteyince hiç tereddüt etmeden girdi. İhtilalden sonra Partilerin yeniden kurulacağı zaman, Anavatan Partisi İlçe Başkanlığını kabul etti. Ben Demirel hayranı olduğumdan, Demirel’i dinlemeyip kendi başına davrandığından rahmetli Turgut Özal’ı içim kabul etmedi. Ancak Türkiye’nin önemli siyasî ve çağdaş gelişmesinin çok önemli adımlarını attığında çok sevindim. Kendim daha önce sizlere arz ettiğim gibi 1980 ihtilalinden sonra fiilî siyasete her ne kadar bulaşmamaya çalışsam da, mazim gereği bana danışanlara da bildiğim doğruları söyledim ve söyleyeceğim; kimse kusura bakmasın.

Hayatî hocam ingilizce bilir, mandolin çalardı. Bu gün İsabey Okulu’nun olduğu yerdeki Eski okulun, bu günki okul girişine benzeyen girişinde bulunan iki yandaki duvarlardan birine dünya, diğerine Türkiye haritalarını,  yağlı boya resmetmişti. Türkiye’nin ABD ile ilk kaynaştığı sıralarda Amerikan “LİFE dergisi” ilgilileriyle tanışmış ve kendisine her zaman bu dergiyi gönderirlerdi. Ben de faydalanırdım. Hocam ve diğer öğretmenlerimin hatıralarını sayfalar dolusu yazmakla bitmez. Elimden geldiğince az sayfa kaplasın da Hilmi kardeşim; “amma da uzattın be baba !!!!” demesin diye hocamdan hafızam da kalanların çok kısa bir bölümünü sundum. Son anda aklıma gelen; bahsi kaybettiğim için pek hatırlamak istemediği olay: Benden önceki dönemin baş yaramazı sayın Hacı Esat Saçkesen ile “hangimiz daha yaramazdı” diye iddiaya giriştik ve ilk bayramda evine gidip, saygılarımızı sunduğumuzda, maalesef “Esat senden beş defa daha üstündü…” sözüne muhatap oldum; yaa arkadaşlar.

İnşaAllah hoşunuza gider değerli okurlarım, aziz dostlarım.