av.selcukatalay @ gmail.com

Geçen yazımızda, baba dostum, bana çok iltifat eden, hiç şüphesiz yüksek zekalı, hayat üniversitesinden yüksek bir derece ile mezun olmuş, iktisat dehası bir büyüğümüz olarak bu dünya sahnesinde yerini almış bir insandı diye tarif edebileceğim, büyüğümüzdü diye anlatabileceğim  biriydi:  Ali Tabak amcam. Bunlar benim tarifim. Daha yakından tanıyanlar ve özelliklerini bilenler elbet vardır. Örnek, halen yaşamakta olan yeğeni, ağabeyimiz İbrahim Tabak’tır.

Şimdi geleyim müşterek hatıralarımıza; geçen yazıda bahsettiğim Gaziantep’te ramazan buluşmamıza; Ankara’da 6 ay süren yedek subay eğitiminden sonra, kura sonucu askerlik için buradaydık. Gece teravih namazı için çoğunlukla gittiğim camiye doğru giderken, bir de yakındaki bir diğer camiye gitmek istedim ve caminin önünden dönüp yönümü değiştirerek ismini hatırlamadığım camiye gittim, namaza başladım. Cemaatle kılıyoruz, namaz bitti, imam efendi selâm verdi, tabii biz de “ esselâmü aleyküm, aaaa Tabak Ali” hiç beklemediğim bir manzara, yanında da aynı Tabak sülalesinden İbrahim efendi, yani kardeşi… Neyse namaz çıkışı yakaladım, ellerini öptüm, hal hatır sorma gibi merasimden sonra, ertesi gün Kilis’i gezmeye gideceklerini öğrendim. Aradan bir gün geçti sabah buluştuk, yolda yaya olarak gidiyoruz. Ali amca jet, hızlı. Arkadan İbrahim amca yetişmeye çalışıyor ve bana “abem beni öldürdü “  diye şikayette bulunuyor, ben de İbrahim amcaya refakat ediyorum. Sonra, Antep’te de bir hoş hatıra bırakıp seyahate devam ettiler. Bu olay 1974’de oldu, düşünün 50 yıl oldu, O’nlar yalan dünyadan, geçip gerçeğe ulaştılar, bende 77 yaşımı doldurmak üzereyim. Kiminle konuştuğunuza dikkat edin a dostlar, tarihî şahsiyetiz yani….

Sonra aradan yaklaşık iki yıl geçtikten sonra kader hükmünü icra etti ve fakir Selçuk’ta yani her zaman hatıralarıyla, gerçekten güzel dostlarıyla, bunların verdiği gönül sıcaklığıyla bizi avukat olarak da bağrına bastı. Açtığım yazıhane, Ali Amcanın mülkü olan adliyede, görevimizi yapmaya başladık. Yazıhanemden adliyeye giderken mecburen Ali amcanın bürosu önünden geçmek durumundayım, bana “çalışkan suzum “ diye iltifat ederdi. “suzum” diye anladığımız sözü kendinden küçüklere hitap şekli olarak kullanırdı, her halde “çocuğum” manasındaydı. Adalardan göçmen gelmişti, tüm ailesi ile birlikte ve çok despot olduğunu ve benim babam yaşındaki kardeşlerinin de O’na mutlak itaatları olduğu aşikârdı. Tüm gayrımenkullerin tapusunu üzerine aldığını, hangisinin kimin olduğunu bildiklerini ve Ali amca rahmetli olduktan sonra, mirasçılarının bunları gerçek sahiplerine hemen verdiklerini yakınlarından biliyoruz. Gerçek bir aile reisi idi. Yanlıııız; yanıldığını bildiğim tek husus; o tatlı şivesi ve daima gülen yüzüyle bana söylediği “çalışkan suzum” iltifatı, ÇOK YANLIŞTI”….

Vefatına yakın, kızının evinde yatarken, “ki başka türlü yatmazdı” Selçuk Müftüsü beni, Mustafa Karavaş büyüğümü, yanına alarak “geçmiş olsun” ziyaretine gittik. Müftü efendiye, Zafer Mahallesi’nin Şirince boğazına yakın kısmında İmam Hatip Okulu yapımı için bir arsalık yer vereceğine söz vermiş, ölmeden önce hatırlatmaya gitmişiz. Bir de Havutçulu köyümüzde yeni yapılmakta olan camiinin çatısı için yardım istenildi.

Ali Tabak amcam, tabii benim kanaatım; ölümü aklına getirmiyordu, canlılığı, yüksek zekâ ve aklı tamamen başında idi. Cevaplarıyla bunu bana gösterdi ve ibret ve hayranlıkla dinledim.

Arsa işini, yakınlarından bir iş adamının işlerini düzeltip hallettikten sonra halledeceğini – ben kim olduğunu ve olayı biliyorum- , caminin çatısını ise; önce Orman İdaresinin bu hususta bedava kerestelik ağaç verdiğini, bunun temini halinde, her türlü imalatını yaptırıp, kereste haline getireceğine söz verdi. Sonra ne olduğunu bilmiyorum.

Rahmetli büyüğüm ve dostum, Erbakan hocamızın, haksız olarak kapatılan bütün partilerinin Selçuk ilçe Başkanı, bir de benim siyasî karşıtım Mustafa Karavaş, daima hayır işlerini koştururdu. Ben meslekî ve sair zaman kıtlığımdan ilgilenemedim.

Ali Tabak Camii diye Selçuk Sanayi sitesinde bir camimiz var, zaman zaman gittim. Ahmet Ferahlı büyüğümün annesi Emine Ferahlı da benim vasıtamla, caminin tuvalet ve abdest alınan şadırvan kısmını yaptırdı.

Allah ruhlarını şad etsin, güzel insanların yetiştiği, ahalisinden olmakla övündüğümüz Selçuk’ta gençlerimizle de övünüyoruz. İnsanları, isim ve marifet olarak, yüzlerine karşı övmek bana hoş gelmiyor, inşallah görüştüğümüzde onlara günlerini gösteririm; ey canlarım, kardeşlerim, güzel hemşehrilerim….

            “ Biz dünyadan gider olduk, kalanlara selâm olsun,

               Bizim için hayır dua edenlere, selâm olsun “         YUNUS EMRE