av.selcukatalay @ gmail.com

Selçuklu İmparatorluğundan değil, içinde doğduğum, lise çağında tahsil için ayrılmak zorunda kaldığım, tatillerini hasretle bekleyip, büyük bir neş’e içinde ana kucağına koşar gibi, samimi dostlarıma, arkadaşlarıma koştuğum; sonra 50 yıla yakın avukatlık yaptığım, çok kültürlü, espirili ve dostça yaşayan insanların ilçesi konumuz.

Benim küçük yaşlarımda, yaklaşık 3.000 civarında  nüfusla ve nerdeyse her ferdini soyadıyla bildiğim kasaba… O zaman nüfus sayımlarında Kuşadası ile yarışır ve her zaman daha kalabalık (!?) çıkardık.

Zaman değişti, Kuşadası ismini stadyumuna verdiği kaymakamları, sonra Muğla valisi olan Özer Türk’ün idareci olarak, Kuşadası’nın deniz sahili, Küçük Ada ismiyle anılan karadan az uzakta adası, birbirini yemeyen siyasî partileri ve yerel yönetimleriyle, tabir caiz ise “aldı yürüdü”. Bu gün bir il çapına ulaştı.

Selçuk’umuz birbirini, iyi kötü ayırmadan, yobazca birbirine saldıran, bizden önceki belediye meclislerinde birbirine hakaret eden üyeleriyle çok az gelişme gösterdi.

1977 seçimlerinde ben Adalet partiden, değerli kardeşim Kâmil Subaşı da Cumhuriyet Halk partisinden gurup başkanları olarak belediye meclisine seçildik.

Asla eski naneleri ( ! ) çiğnemedik, benim gurubum da CHP gurubu da tamamen olgun insanlarda meydana geldiğinden gül gibi geçindik, asla efendiliği bozmadık, fikirlerimizi söyledik, oylandı ve çıkan sonuçlara herkes uydu. Bir kırgınlığımız olmadı.

Sahne-i siyaseti sevmediğim için 12 eylülden sonra fiili bir siyasi görevi kabul etmedim. Buna en sert tepkiyi, İsmet İnönü devrinin siyasetçisi ve önemli, etkili bir siyasî olan rahmetli olan CHP.li Ali Rıza Kubur koydu. Ben de kemal-i edeple kendisine “ ben bu işi yapamam, CHP’liler sizsiniz. “gaflet ile sizi veya herhangibir diğer siyasî görüşlü insanı kırmak istemiyorum.” Diye ikna ettim. Siyasetle uğraştığımda da, halkın her türlü görüşlü olanından memnunum. Böylece çamurlu bir yolda yürüyüp üzerimizi pislik bulaşmadan bu günleri gördük.

Yakın çevremdeki gençleri benim tersime her türlü görüşte olup; ortalıkta tartışanları kendi siyasî kuruluşlarında, partiler, dernekler v.s. de görev almaya teşvik ettim, ederim.

1955 yılında Yugoslavya’dan Türkiye’ye olan göçte Selçuk da nasibini aldı. Çalışkan göçmen dostlarımız; 5-altı senede, çoluğuyla, çocuğuyla çalışarak bu günkü durumlarına eriştiler. Hem sayılan ve hem de siyasî alanda önemli bir güce eriştiler.

Daha sonra Varto depreminden sonra yine birçok Kürt kardeşimizin Selçuk’a yerleşmelerine şahit olduk. Halen aynı şekilde çalışarak ve geldikleri yerlerinden değerlerini toplumumuzakazandırdılar. Bilhassa hizmet sektöründe parladılar.

Kısaca hepimizin Allah hepimizin yolunu, kısmetini açsın. İnşaAllah hepimiz sağlık, mutluluk, huzurumuz bozulmadan yaşamımıza devam ederiz.

Bu günlük bu kadar, Selçuk muhabbetlerimiz çok olacak inşaAllah. Daha gırgır sahnelerimiz var. Hoşca kalın değerli dostlarım…..