Hatırlıyorum bir zamanlar Efes harabeleri denirdi. Neyse ki artık antik Efes deniyor ki ona bu yakışıyor. Gece ziyaretine açıldığını duyduğumda ilgimi çekmişti. Gündüz gözüyle bir kaç kez gezmiştim ama bu kez gecesini görmeye gittik.
Kapıya geldiğimizde bilet kuyruğundaki sıra uzayıp gidiyordu. Kuyruk sıkıcıydı ama bu ilgi hoşuma gitti. Yaşlısı genci, yerlisi yabancısı Efes gecesine gelmişlerdi. (Yaşlı deyince 65 yaş üstü için giris ücretsiz.)
Turnikeden geçtikten bir kaç adım sonra devasa ağaçların oluşturduğu o yemyeşil doğal tünelde yürümeye başladık. Yapılan özenli ışıklandırma yola gerçekten büyüleyici bir hava katmıştı. Ağaçların üzerine asılmış festival afişlerini izleyerek, keyifli bir yürüyüşle Liman Caddesi’ne ulaştık. O kalabalığa rağmen insanlar tam bir sukünet içinde antik kenti dolaşıyordu. Önce güneş altında dolaşmak yerine serinlikte dolaşmayı seçmiş olabilirler diye düşünsem de aslında bu bir yaz gecesi rüyasıydı.
Amfiye geldiğimizde yıllar öncesine gittim. Üniversitedeyken bir Efes festivaline Midas’ın Kulakları adlı oyunla katılmıştık. Onbinden fazla seyirci önünde sahnede olmak hayatımın en unutulmaz gecelerinden biri olmuştu. Bu kez de dayanamadım ortaya çıkıp bir Attila İlhan şiiri okudum. O anda tüm amfi sustu ve şiirin sonunda bir alkış koptu. Artık gezinin tadını çıkarabilirdim.
Efes’i gece ziyaretine açanları bu kez ben alkışladım.