ilyas35selcuk @ gmail.com

14 Şubat sevgililer günüz kutlu olsun. Avrupa'da ve Amerika’da Valentine’s Day olarak kutlanan pagan festivali 19.yy da sevgililer günü olarak kutlanmaya başlamıs ve bizde de öyle bir gün kutlanmaya başladı. Belki kapitalist ekonominin gereği alış-veriş yoğunluğunu artırıp para kazanmak, belki de gerçekten sevgiyi unutanlar için bu gün nedeniyle sevgiyi hatırlarlar diye düşünmüşlerdir, kim bilir. Sevgi için özel bir güne ihtiyaç var mıydı. Tartışılabilir ama faydasının yanında bazı duygularımızı da erozyona uğrattığını düşünüyorum. Ama her şeye rağmen sevgiye ihtiyacımız var. Özellikle sevgisiz toplum sudan çıkmış balık gibidir. Onu geliştirmek için elimizden geleni yapmalıyız. Hem de en kısa zamanda.
Gelmiş geçmiş tüm şairler aşkı ve sevgiyi anlatırken bu konuda verilen en güzel örnekler hep gül ile bülbülün aşkı, sevgisi olmuştur. En güzel beyitler ve dörtlükler bu tür örnekler verilirken ortaya çıkmıştır. Aşağıda açıklamaya çalışacağımız beyit bunu en güzel şekilde anlatan örneklerden birisidir.
      “İçmek ister bülbülün kanın meğer bir reng ile
        Gül budağının mizacına gire kurtara su”
Beyitte şairimiz şunu demek istiyor: “Gül budağı meğer bir hile ile bülbülün kanını içmek istiyormuş. (Varın suya söyletin de) su, gül budağının mizacına göre hareket ederek (yolunca giderek) bülbülü kurtarsın” 
Hani bülbül, gül için yanıp yakılarak çılgınca aşk şarkıları söylerken gül dalları arasında dolanıp durur ya!... Onun isteği aslında güle karşı yaptığı niyazların kabulüdür. Ne var ki gülün (sevgilinin) çevresi dikenler (rakipler, düşmanlar) ile çevrelenmiş durumdadır. Üstelik gül budağı, o rakiplerin eline kılıç gibi dikenleri vermiş, bülbülün kanını içmek istemektedirler. Tıpkı biraz sonraki okuyacağınız hikayedeki gibi.
Fakir bir öğrenci sevdiği zengin kızı dansa götürmek ister ve cesaretini toplayıp ona teklifte bulunur. Kız, eğer kendisine kırmızı bir gül getirebilirse sabaha kadar dans edebileceklerini söyler. Ne var ki mevsim henüz gül mevsimi değildir. Buna rağmen delikanlı büyük bir sevinçle kırlara koşar. Arayıp tarar, ama gül bulamaz. Bu umutsuzlukla ağlamaya başlar. Bu arada onu işiten tüm canlılar kertenkele, kelebek, papatya, menekşe vs. hep ona acıyarak bakarlar. Bir tek bülbül, onun şahsında gerçek bir aşkı, sevgiyi görür. Kendisinin, bir ömür boyunca aşkın acıklı şarkılarını söylemekle beraber böylesine ağlayamadığını düşünür ve delikanlıya yardım etmeyi aklına koyar. Çünkü sevgi dünyanın bütün hazinelerinden ve bütün ömürlerinden daha değerlidir. Bülbül hemen çimenliğe koşar, bütün gül fidanlarını tek tek dolaşır. Hepsinden, delikanlı için ertesi sabah kırmızı bir gül verip veremeyeceklerini sorar. 
Yalnızca bir tek fidan, ertesi sabah kendisine kırmızı bir gül açabileceğini ancak bunun için bir şartı olduğunu söyler. Dalları şiddetli kışın etkisiyle buz tutarak kırıldığı için bülbül kanını ona verebilirse tamir olup gül açabilecektir. Bülbül bu şartı, aşk uğruna can vermek olarak görüp kabul eder. Tesadüf o gece mehtap çıkmıştır ve bülbül, kalbini gülün kırık dalındaki dikene dayayıp şarkılar söylemeye başlar. O gece, bütün öteki şarkılarından daha güzel şarkılar söylediğini fark eder ve bu coşku ile kendinden geçerek sabaha kadar yepyeni besteler yapar. Sabaha karşı gül fidanında eşsiz güzellikte kırmızı bir gül açmıştır ama bülbül, gülfidanın ayakları ucunda, çimenler arasında, kalbindeki gülün dikeni ile cansız yatmaktadır.
Delikanlı sabahleyin sonsuz bir sevinç içerisinde kırmızı gülü dalından dikkatlice koparıp doğru sevdiğine koşar: “işte kırmızı gülü getirdim” der. 
Kız oralı bile olmaz. Çünkü sınıftaki bir başka delikanlı ona dans teklifi karşılığında mücevherler göndermiştir. Delikanlı kırmızı gülü red edilmişliğin öfkesiyle yere fırlatır. O, burada ağlayıp aşkın saçma bir şey olduğunu düşünürken yere attığı gülün üzerinden sevgilisini yanına almış bir delikanlının son model bir arabasının  tekerlekleri geçmektedir.
Hani bir sözde “Mutluluk maddi şeylerden oluşsaydı, çayırda otlayan öküzleri mutlu saymamız gerekir.” denilir. Mutlu olmanın yolu sevmeden geçer. İçinde sevgiden eser olmayanlar mutlu da değillerdir. 
O zaman yapmamız gereken sevgiyi içimizde beslemektir. Asıl olan  sevgiyi bize vereni sevebilmektir.