ilyas35selcuk @ gmail.com

Jeotermal Enerji ve Çevre
   Biyokütle, dalga, rüzgar ve Güneş enerjisi gibi jeotermal enerji de kendiliğinden doğada var olan kaynaklardan elde edilen yenilenebilir enerjilerdendir. Dolayısıyla diğer enerji türleri ile kıyaslandığında temiz bir enerji kaynağı olarak bilinir. Bunun nedeni ise jeotermal santrallerde çok az miktarda sülfür oksit gazı ve az miktarda karbondioksitin atmosfere salınmasıdır. Tesislerde çoğunlukla sadece buhar emisyonu yapan buhar santralleri bulunur. Kapalı sistem (binary cycle) santralleri, atmosfere herhangi bir gaz salmaz.

       Bununla beraber, başka bir forma dönüştürülen ya da insanlar tarafından üretilen enerjinin çevresel etkilerinin olması kaçınılmazdır. Elektrik üretimi ya da farklı nedenlerle kullanılan derin jeotermal suların da geniş bir oranda çevre etkisi vardır. Bu etkiler, Tasman denilen yüzeyde oluşan çökmelerden Pamukkale travertenleri gibi doğal güzellikler üzerindeki tahribatlara kadar değişebilmektedir.

    Tüm bunların yanı sıra, jeotermal sıvının içeriğindeki hidrojen sülfür, tuz, karbondioksit, lityum, antimuan, amonyak, kurşun, arsenik, cıva, ve bor minerallerinin çevreye olumsuz etkileri bulunmaktadır. Çevreye verilen zararın minimuma indirilmesi için santralde kullanılan akışkanın yeniden rezervuara enjekte edilmesi yeterlidir. 

Jeotermal Enerjinin Dezavantajları
Sürdürülebilirlik sorunları olabilir.
Yüksek güçte kurulum maliyetlidir.
Çevresel yan etkileri olabilir.
Her yere kurulması mümkün değildir.
Dağıtım maliyetleri doğurabilir.
Depremler oluşturabilir. 

  Jeotermal Enerjinin ne olduğunu, Avantaj ve Dezavantajlarını öğrenmiş olduk. Şimdi gelelim hatıramıza. 

     Erzurum Atatürk üniversite'sinde Jeotermal enerji ve kullanımı ile ilgili Sempozyum

    1977-78 öğretim yılında Erzurum Atatürk üniversitesi edebiyat fakültesi coğrafya bölümünü kazanarak orada okumaya başladım. Liseyi de Aydın İmam Hatip Lisesi’nde okurken bende her öğrenci gibi  fotoğrafçılık kolunu seçmiştim. Kolda fotoğraf tab etmek için o zamana göre tüm ekipmanlar hemen hemen vardı ve hazırdı. 

      O yıllarda bu gün olduğu gibi okul gezileri yapılıyordu, ancak herkeste dijital fotoğraf makinası veya dijital telefon yoktu fotoğraf çekmek için. Ben bir fotoğraf makinası ile kol adına katılır ve Gezi'de uğradığımız veya dolaştığımız yerlerde hatıra fotoğrafı çekilecek arkadaşların resimlerini çekerdim. 

     Gezi dönüşünde tab işlemlerini yapar, yani onları resim kağıtlarına  geçirir almak isteyenlere o günkü ücreti karşılığında satardık. Böylelikle kolumuz da para kazanmış olurdu. Yıl sonunda fotoğrafcılık kolunun kazandığı parayı Aile Birliği'ne devrediyorduk. Kol o güne göre okula katkı yapan ve gelir getiren yararlı kollardan birisiydi ve çalışanlarının hepsi de öğrenciydi. Fotoğrafcılığı öğrenmek isteyen her öğrenciyi sırayla nöbetcilik yaparak bu mesleği öğretmiştik. 

    Hilmi Gider dostuma da o günleri bir hatırlatmış olayım, o günlerde fotoğrafçılık emek yoğun bir meslekti. Fotoğraf makinası ile istediğin resmin pozu yani negatifi filme alınır. (Bu film 12 veya 36 pozluktur)  Bu film kimyasal suda yıkanarak çektiğimiz fotoğraflar negatif olarak görünür hale gelir. Kuruduktan sonra Ağrandizördeki mercekler marifetiyle de beyaz ve özel bir resim kağıdına pozitif olarak geçmesi sağlanırdı. Onlarda kimyasal suda yıkanır, resim açığa çıkmış olurdu. 

      Bu kolda bu çalışmaları yapmak için bir karanlık o oda, bir agrandizör ve fotoğrafları banyo yapmak için banyo tankları ve diğer ekipmanlar hepsi mevcuttu fotoğraf makinesi ile resmi çekip getirir, filmi banyo eder, agrandizör üzerinde baskıya geçer ve tanklarda kartları yıkayarak fotoğrafın ortaya çıkmasını sağlardık.  

     Okulun fotoğrafcılık kolu bize fotoğrafcılığı öğretmişti. Arkadaşların bireysel gezi ve pikniklerinden çektiğim resimlerden kazandığım paraları okul harçlığı yapıyordum. Hatta Barutçu Köyünde pekçok kişinin aile resimleri ve düğün yapanların düğün resimlerini çekmiştim. Kısacası okul bize bir sanat ve meslek kazandırmıştı. 


    FOTOĞRAFCILIĞA ERZURUM DA DEVAM… 
    Bu çalışmaları bildiğim için üniversiteyi kazanınca orada da bu işlerle ilgilenmeye başladım. İstanbul'da baskısı yapılıp tüm ülkeye dağıtımı yapılan Bayrak adlı bir gazetenin muhabirliğini yapan bir arkadaşla aynı yurtta beraber kalıyorduk. Gazete için bir büro vardı onun bir köşesinde de okuldaki karanlık fotoğraf odası gibi aynı alet-edavatı olan bir oda vardı biz onu biraz daha geliştirerek orada hem arkadaşların hemde haber de çektiğimiz resimlerin baskısını yapıp İstanbul'a çalıştığımız gazeteye ve Erzurum da çıkmakta olan Albayrak, Milletin Sesi isimli  mahalli gazetelere yaptığımız haberlerin ve resimlerin baskısını veriyorduk onlar da o resimleri haberlerinde kullanıyorlardı. Devam edecek…

Sevgili dostlar, Gül Yüzünüz Hiç Solmasın, Kazancınız Bol Ve Bereketli olsun, Sabrınız Çok, Yüreğiniz Ferah Olsun, Sağlıklı ve Mutlu olun.