ilyas35selcuk @ gmail.com

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışının 99. yıl dönümü olan 23 Nisan 1920'de Mustafa Kemal Atatürk tarafından çocuklara armağan edilen, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Türkiye'nin geleceği olan çocuklara verilen önemi vurgulayan bir gün olarak kutlanıyor.
Bu özel günü kutlamak için çocuklar, okullarında çeşitli gösteriler yaparak etkinlikler düzenlerler. Çocuklar, halka açık alanlarda gösterilerini, tiyatro oyunları, konserler ve resim sergileri gibi etkinliklerle devam ettirmeye çalışırlar. Ayrıca, çeşitli yarışmalar düzenlenir ve çocuklara ödüller verilir. 
        23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı aynı zamanda dünya genelinde de çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Türkiye'nin dışındaki birçok ülkede de Türk çocukları ve diğer ülkelerin çocukları bir araya gelerek bayram kutlanır ve bu sayede, çocuklar arasında kültürel ve dostluk bağlarının güçlenmesi, çocuklara hakları, özgürlükleri ve mutlulukları konusunda farkındalık yaratma amaçlanıyor. Bu özel günde çocukların eğlenceli ve keyifli vakit geçirmesi sağlanırken, aynı zamanda onların geleceğe umutla bakmaları ve kendilerine güvenmeleri teşvik edilmiş oluyor. Ancak anne-baba eğitimi ve çocukların eğitimi ile bir çalışmamız var mı yoksa onlar hala çocuklarını deneme-yanılma yoluyla mı eğitiyorlar. Bu konuyu gündemimize almalı ve teşvik etmeliyiz. 

AİLE İÇİ İLETİŞİMİ GELİŞTİRME YOLLARI VE ÇOCUK EĞİTİMİ
       Çocuk eğitiminde kesinlikle ihmal edilmemesi gereken bir şey varsa o da “SEVGİDİR.” Aile içinde çocuğa yeterli sevgi ve ilgi ortamı sağlanmazsa, çocuk mutlaka bunu başka yerlerde arayacaktır. Okullarımızda problem olan çocuklarımızı incelediğimizde her birinin “sevgiden uzak” bir atmosferde yetiştiğini görürüz. Bunun için aile içinde eşlerin birbirine olan sevgisi mutlaka devam etmelidir. Sevgiyi aile ortamında göremeyen çocuk çevresine nasıl sevgi yansıtır ? 
       Bizim en büyük sorunumuz, bence sadece bizim de değil dünyanın en büyük sorunu; evliliğe yeni adım atıldığında eşlerin birbirine karşı hissettiği “coşkuyu, sevgiyi daha sonra yitirmeleri”. Neden ilk başta sevgilimizi görünce elimiz ayağımız dolaşırken, kalbimiz yerinde duramazken, onun yüzünü beş dakika görebilmek için her şeyi yapacakken, onun yanındaki zamanlarımız en mutlu ve huzurlu zamanlarken; bize ne oluyor da artık onu görmek, onunla baş başa kalmak, oturup onunla sohbet etmek bile istemiyor hale geliyoruz. 
        Hiç kimse bu mutlu adımı atarken “sana hayatı zehir etmek için ant içerim” demiyor ama neden evliliklerimiz bu hale geliyor? 
       Çünkü ilk baştaki sevgiyi ve coşkuyu yeniden yakalamadan sağlıklı çocuklar yetiştirilemez. Bunun için ilk olarak   bütün ailelere   “Eşler  arası sevginin  kaybolma  sebepleri” konulu seminerler  verilmeli. Daha  sonra  “Çocuk  eğitiminde anne babaya  öneriler” konulu  seminerler verilmelidir    
       Baktığınız zaman gençlerin toplum içinde bize yaşattıkları olumsuzlukları gördükçe herkesin bu gençlerin ana-babalarını suçladıklarını görürsünüz. Hepimiz şu sözleri hep duyarız : Anne-babaları bu çocuklara hiç mi terbiye vermemiş? Bunların ailesi hiç mi ilgilenmiyor bunlarla, böyle sorumsuzca çocuk yetiştirilir mi hiç?  Hep aile suçludur. Eğer onlar çocuklarına yeterli ve mükemmel eğitim verselerdi çocuklar böyle mi olurdu? Ah şu aileler yok mu, “saldım çayıra, mevlam kayıra” usulüyle hiç çocuk mu yetiştirilir? Evet okulda yöneticiler ve eğitimciler onları suçlar, politikacılar onları suçlar, kanun uygulayıcıları onları suçlarlar. Hep anne-babalar suçlanır. Suçlamak kolaydır önemli olan çözüm getirmektir. Anne-babalar suçlanıyor ama onların karşılaştıkları problemlerde onlara kim yardımcı olacak. Onlar neyi yanlış yaptıklarını, nasıl yapmaları gerektiğini nereden öğrenecekler! 
     Maalesef anne-babalar suçlanır ama eğitilmez. Her yıl milyonlarca genç çift, en zor meslek sayılan anne-babalığı üstlenir. Tümüyle aciz ve çaresiz bir bebekten, katılımcı, üretici, iş birliğini ve insanlara yardımı seven, vatanı için çalışmaya azimli insanlar yetiştirme sorumluluğunu yüklenir. Bundan daha zor ve özveri isteyen bir meslek var mıdır? Kaç anne-baba bu meslek için eğitilmiştir? Şu an çalıştığımız işlerimizi yapabilme adına her birimiz bir eğitimden geçmişizdir. Dört, beş yıllık fakülteleri bitirmeden hiçbir işin sertifikasını bizlere veremiyorlar ama anne-baba olma sertifikası almadan çocuklar yetiştiriyoruz bunun sorumluluğunu kim taşıyacak, yalnızca anne-babalar mı? 
         Bu gün ergenlik çağına gelen binlerce genç kendilerine göre geçerli nedenler yüzünden anne-babalarını “işten atmışlardır”:
“Annem-babam benim yaşımdaki gençleri anlamıyor.”
“Her gece eve döndüğümde konferans dinlemekten bıktım.”
“Anne-babama hiçbir şey anlatmam. Anlatsam da anlamıyorlar.”
“Keşke annem-babam beni rahat bıraksa.”
“En kısa zamanda evden ayrılacağım. Her konuda sürekli başımın etini yemelerine dayanamıyorum.”
          Bu çocukların anne-babaları, dile getirdikleri aşağıdaki sözcüklerle çocukları tarafından “işten kovulduklarının” farkına vardıklarını göstermişlerdir, artık onlar üzerinde tesir güçleri kalmamıştır.;
“On beş yaşındaki oğlumu artık hiç etkileyemiyorum.”
“Onunla uğraşmaktan artık vazgeçtim.”
“Nereye gittiğini, ne yaptığını anlatmıyor. Ona nerdeydin diyorum; beni ilgilendirmediğini söylüyor.”
“Bizimle konuşmuyor. Biz konuşmaya çalışınca; “rahat bırakın beni”  diye  çıkışıyor.
     Neden bu kadar çok sayıda genç anne-babalarına “düşman” olarak görmeye başlıyor? Neden bugün evlerde kuşaklar arası ayrılık bu denli yaygın? Neden toplumumuzdaki anne-babalar ve çocuklar kelimenin tam anlamıyla birbiriyle savaşıyorlar? Ne yapmamız gerekiyor? 
        Genelde ilk çocuklarda deneme-yanılma yoluyla yada ebeveyn tavsiyesiyle anne-babalığı öğrendiğimizi, daha sonraki çocuklarda aynı hatalı davranışları sergilemediğimizi hepimiz fark etmişizdir. İşte bu nedenle yukarıda bahsi geçen seminerler arttığında, sevgi dolu, mutlu, insanlarla barışık, sorumluluklarının bilincinde, ülkesi için çalışmaya azimli gençler yetiştirecek aileler oluşturalabilir. Eğer bu başarılabilirse ülke olarak geleceğe daha umutlu, azimli ve gayretli bakabileceğiz.  
        Sevgili dostlar, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hepimize kutlu olsun, Gül Yüzünüz Hiç Solmasın. Kazancınız Bol Ve Bereketli olsun, Sabrınız Çok, Yüreğiniz Ferah Olsun, Sağlıklı ve Mutlu olun.